Kuşaklar Arası Şenlik

ELLERİMİZLE DERGİSİ 7.SAYISINDA YAYINLANAN YAZIM

Şu anda annem, çocuklarım (kızım 18 yaşında ve oğlum 9 yaşında) ve ben 3 kuşak, yaz döneminde beraberiz. Eğlenceyi, çatışmaları varın siz düşünün😊 Bırakın günlerimizi, zaman içinde tüm anlar birbirinden farklı olabiliyor. Keyifli bir akşam yemeğinde annem bizim zamanımızda gençler diye sazı eline alınca kızım da kendi görüşlerini savunmaya başlayınca başlıyor cümbüş. Ya da tam annem geç oldu artık yatıyorum derken başlıyor çocuklar sosyal medyadan dans figürlerini meşk etmeye…Ya da ekilecek çiçeklerin toprağından tutun da saksısına kadar annem tecrübelerini aktarmaya çalışırken kızımda internette yaptığı araştırma sonuçlarına göre yol almak isteyince bizim çiçekler üç beş gün ortada kalabiliyor. İki kuşak arasında kalan ben ise; bir taraftan düşünceleri, duyguları ve davranışları gözlemlemeye çalışıyor, diğer taraftan da zihnimde kuşaklar arası çatışma en verimli nasıl sonuçlanabilir diye soruları döndürmeye başlıyorum.

Sorular dönerken bu kuşak kelimesi neymiş ve kuşaklar nelermiş araştırması başlıyor.

Kuşak kelimesinin sözlük anlamı: hemen hemen aynı yıllarda doğmuş, aynı çağın şartlarında yaşamış ve dolayısıyla birbirine benzer sorumluluklarla yükümlü olmuş kişiler topluluğuna deniliyor.

Kuşakları, sadece insanların doğdukları zamanı baz alarak sınıflandırma yapılmıyor. Aynı zamanda onları oluşturan topluluğun deneyimleri ve düşünceleri de sınıflandırılıyor. Her bir kuşağın nitelikleri, değişimlerin ve önceki kuşaklardan gelen aktarımların bir sonucu olarak şekilleniyor. Öte yandan her kuşağın hayatı algılama ve farklı iletişim tarzlarıyla kendine özgü özellikleri bulunuyor.

Evrim Kuran’ın “Telgraftan Tablete” isimli kitabında kuşakları derin araştırmaları ve çarpıcı aktarımı ile detaylara ulaşmak mümkün. En can alıcı cümlelerinden bir tanesi benim aradığım sorunun cevabına ışık tutuyor.

“Bir kuşağı anlamak, bir dönemi anlamaktır. Bir dönemi anladığınızda ise paradigmanın kıskacına sıkışmaktan kurtulursunuz. Ve sizin gibi olmayanları kendinize ait yargılarla değil, onlara ait gerçeklerle görmeniz mümkün olur. Bu mümkün olduğunda ise dönüşürsünüz. İşte ya da evde… Bir şirket olarak ya da birey olarak…”

Kitapta bazı önemli bilgiler ise şöyle…

İnsan ömrünü 4 faza ayırmışlar. (Strauss ve Howe)

  1. Gençlik: (0-21 yaş) Bağımlılık dönemi: Büyüdüğümüz, öğrendiğimiz dönem. Değerlerimizi edindiğimiz dönem.
  2. Genç erişkinlik: (22-43 yaş) Eylem dönemi: Çalıştığımız, aktif yaşama katıldığımız dönem. Değerlerimizin test edildiği dönem.
  3. Orta yaş: (44-65 yaş) Liderlik dönemi: Yönettiğimiz ve öğrettiğimiz dönem. Değerlerimizi kullandığımız dönem.
  4. Yaşlılık: (66-87 yaş) Hizmetkarlık dönemi: Mentorluk yaptığımız ve donanımımızı bir sonraki kuşağa geçirdiğimiz dönem. Değerlerimizi aktardığımız dönem.

Bu fazlar gibi, kuşaklar da 20 yıldan oluşuyor.

SESSİZ KUŞAK
(1927-1945 arası doğanlar. Babaannelerimiz, dedelerimiz. Türkiye’de Cumhuriyet kuşağı. Ülkenin yüzde 7’si. Tanımlayan sıfat: Uyumlu.)

BABY BOOMER’LAR
(1946-1964 arası doğanlar. Meclis onlarla dolu. Başbakan da bu kuşaktan. Ülkenin yüzde 19’u. Tanımlayan sıfat: Kuralcı.)

Bugünlerde 55 yaş üstünde olan kuşağa sandviç kuşak da denmesinin sebebi hem ebeveynlerine hem çocuklarına bakmış bir kuşak olması. Kuşaklar arası iletişimde daha antrenmanlı olduklarını belirtiyor Evrim Kuran.

X KUŞAĞI
(1965-1979 arası doğanlar. Ülkenin yüzde 22’si. Tanımlayan sıfat: Rekabetçi.)

Yani benim ve yaşıtlarımın kuşağı. Survivor Kuşak demiş bize Evrim. İlk cep telefonu, ilk                      e-mail deneyimi derken daha rekabetçi bir ortamda “fark yaratması” gereken bir nesil. Daha çok çalışması, daha erken başlaması, daha geç bitirmesi, eve daha çok iş götürmesi, hep daha fazla, daha fazla yapması gereken bir nesil. “Sorumluluk” kelimesi ise bu nesli tanımlayan en önemli kelimelerden. Rekabet ortamında sorumluluklarını yerine getirirken duygularını yaşamayı unutmuş bir nesil. Sonra da duygusal zekâ diye bir şey var deyince bu da nedir diye ona da kafa yormaya, öğrenmeye çalışmış.

Y KUŞAĞI
(1980-1999 arası doğanlar. Gezi’deki çapulcuların kuşağı! Ülkenin yüzde 35’i. Yani 27 milyon genç. Tanımlayan sıfat: Yaratıcı.)

Y’ler için önemli olan nedir diye baktığımızda ise, X’lerden şöyle ayrışıyorlar. Bizim neslin inandığı şuydu: “Önce başarılı olmalıyım. Başarılı olursam mutlu olurum.” Y’ler ise önce mutluluğun peşinde. “Başarılı olmam için önce mutlu olmam gerekir.” diyor.

2025’de tüm dünyada toplam çalışan nüfusun %65’inin Y jenerasyonu olacağı öngörülüyor. Ekonomiye yön verecek olan kuşak yani. Bugün 25 milyondan fazla Y kuşağı var Türkiye’de. Gezi parkı eylemlerinde popüler hale geldi Y jenerasyonu. Yani ne eğitimde ne de iş ortamında olmayanların oranı. 2017’deki TUIK verilerine göre, Türkiye’de gençlerin %26’sı ne okulda ne de işte. Bu oranla maalesef OECD şampiyonuyuz. Bu kuşakta ki en önemli sorunlardan bir tanesi ise; Gençlerle yapılan araştırmalarda, “En son ne zaman hayal kurdun? En büyük hayalin ne?” diye sorulduğunda gençlerin bu sorulara verecek cevabının olmaması.

Z KUŞAĞI
(2000’den sonra doğanlar. Kristal çocuklar. Y kuşağı, yeni Türkiye’yi onlara hazırlıyor. Ülkenin yüzde 17’si. Tanımlayan sıfat: Derin duygusallık.)

2000 yılından sonrası doğanlar için tanımlanan “Z Kuşağı’na gelecek olursak bu kuşak sokaklarda yakar top, saklambaç gibi oyunlarla değil de internet aracılığıyla sosyalleşmeyi tercih eden bir kuşak. Teknolojinin direkt kucağında doğan ve teknolojiyle yaşayan bu nesil birden fazla işi aynı anda, kısa süre de ve titiz biçimde yerine getirebilme yeteneğine sahipler. Özellikle teknoloji alanında meydana gelen gelişmeler söz konusu kuşağın bireysel özelliklerinin diğer kuşaklardan ayrılmasına neden olmuş. Araştırmalarla kanıtlanmış davranış kalıpları ortaya koymak için zamana ihtiyaç olsa da yaratıcılık, ifade özgürlüğü, empati ve bilişsel esneklik gibi kavramları bizlere hatırlatıyorlar.

Kuşakları gözden geçirince siz düşünün halimi😊 Evde bir sessiz, iki X iki de z kuşağı mevcut. Bu kadar tanımlamaların, bilimsel açıklamaların ve kategorize edilmiş kuşakların kendimizi, birbirimizi tanımaya, ev iş ya da sosyal ortamlarda davranışların sebep-sonuç ilişkilerini anlamamıza yardımcı olacağını biliyorum. Öte yandan hoşgörü, anlayış, şeffaflık, sevgi, şefkat ve saygı değerlerinin kuşakların ötesinde bireyleri kurumları ve kuruluşları birleştireceğine inanıyorum. İletişimde empatinin gücünü kullanarak, yargısız, nazik ve netlikle ilişkilerimizin doyumlu olacağını düşünüyorum. Tabii tüm bunlar için öncelikle yine aynada kendimize bakıp, kendime karşı ne kadar net, yargısız, hoşgörülü ve şefkatli olabildiğimizi görebiliyor muyuz?

Bu kadar bilgilerden sonra geldiğim noktada ise şu sorular zihnimde dönmeye başlıyor.

– Bulunduğum kuşağa ve bana ait güçlü yönlerim neler?

-Hangi değerlerim kuşaklar arası çatışmayı kazan- kazan ilişkisine dönüştürebilir?

-Her çatışmada ben ne öğreniyorum?

-Çatışmaların ortasında kaldığımda bakış açımda ne değiştirsem, kendime ve diğerlerine katkı sağlayabilirim?